ABD 1929 yılı Büyük Buhran’ından bu yana en ciddi finansal krizi yaşamakta. Konut kredisi veren kurumların ve batmakta olan finans şirketlerinin doğru dürüst devlet denetimi altında olmadan yıllardır istediği gibi davranmasına göz yummasından dolayı Amerikan Yönetimi suçlanıyor. ABD’de 20 yıldan bu yana ekonomik anlayış hep devleti küçültmek, denetimi ve yasaları gevşetmek üzerine kuruluydu.
15 Eylül’de ne oldu da bir anda her şey tepetaklak gitti. Birçok kişi krizin başlangıcını konut kredisi yani "mortgage" sistemine bağlamakta. Sadece o mu? En az 18 ay süreceği söylenen durgunluk dönemine kesin gözüyle bakılmakta. Amerikan ekonomisindeki yapısal sorunlar devam ettikçe, bu durumun düzelmesi daha da zaman alabilir.
Emlak ve finans piyasasında yaşananların, bozuk makroekonomik dengelerin düzeltilmediği, bütçe ve ticaret açıkları giderilmediği takdirde durumun düzelmesi zor. Geçenlerde NewYork Times’ta bir köşe yazarının dediği gibi; “Şaşırtıcı olan ekonominin kriz geçirmesi değil, krizin bu kadar geç ortaya çıkması.”
Amerika, son on senedir yoğun olarak, devam ettirilmesi son derece zor bir finansal denge üzerinde yürüyordu. Düşük faiz, yüksek borçlanma Amerika ve Amerikalılar için bir hayat biçimi olmuştu. Amerika‘da son on yıldır faizlerin düşmesinin nedeninin Çin olduğu vurgulanmakta. Bu vurgulamanın nedeni, Amerikan halkının düşük kredilerle sağladığı rantın alışverişe dönüşmesi. Bu alışverişten en karlı çıkan ise, ithalatın önemli bir kısmının yapıldığı Çin. Yani Amerika harcadıkça, Çin sürekli olarak mali rezervlerini artırıyor, bu rezervlerin önemli bir kısmını, tekrar Amerikan ekonomisine ve tahvillerine yönlendiriyordu. Böylece ABD ekonomisi astronomik bütçe ve ticaret açıkları vermeye devam ederken, çok büyük ticaret fazlasına sahip olan Çin sürekli olarak Amerika'nın rahatça borçlanmasını sağlamaktaydı. Yaklaşık 20 yıldır büyük ortalamayla büyüyen Çin, rekor oranda dış yatırım ve sermayeyi kendine çekerken kazancının büyük kısmını Amerikan tahvillerine yatırdı.
Son yıllardaki Amerika-Çin ikilemi ile tetiklenen Amerika bütçe açığı, 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak savaş harcamaları girince rekor kırmaya başladı. Ancak bütün bunlara rağmen Çin ve Doğu Asya'nın Amerikan tahvilleri satın alması sayesinde faizler düşük kaldı ve Amerikan ekonomisi, borçlanma hızını korudu. Bütçe açığının giderek artmasına rağmen alışagelmiş faiz oranlarının düşmeye başlaması, kredi kartı harcamalarının ve tüketim alışverişin artması başka hangi ülkede sorusunun yanıtı, bizlerce malum.
Yaşanan gelişmelerle Amerika’da faizler son derece düşmesine rağmen, anlaşılmaz şekilde emlak fiyatları sürekli arttı. Özellikle 2000’den sonra yılda ortalama yüzde 10 emlak fiyatlarının artması piyasada ciddi bir doygunluk yarattı. Ama düşük faiz cazibesi nedeniyle hem bankalar hem de tüketiciler gözü kara davrandı ve fazla risk aldı. 100 bin dolarlık ev kredisi alan Amerika’lı, bir süre sonra emlak değerinin spekülatif artması, değerinin 150 bin dolara çıkması ile ilave 50 bin dolar daha kredi alarak, diğer yaşamsal konforu için harcadı. Piyasayı canlandırdığı düşünülen bu gelişimlerden kimsenin şikayet yoktu. Ta ki günün birinde o evin 60-70 bin dolar ettiğini öğrenene kadar. Yüksek fiyatlı ev alarak borçlanan çoğunlukla düşük gelirli kesim, aldığı ev kredisi borcunu ödeyemez hale geldi O zaman da, ev mortgage kredisi kullandığı kuruma kaldı. Saadet zinciri bitmiş, finans kurumları ellerinde binlerce evle baş başa kalmıştı. Sonuç olarak konut kredisi sistemindeki kriz, 2008’de hem finans hem de reel sektörü etkilemeye başlayınca bugünkü panik noktasına gelindi.
15 Eylül’de ne oldu da bir anda her şey tepetaklak gitti. Birçok kişi krizin başlangıcını konut kredisi yani "mortgage" sistemine bağlamakta. Sadece o mu? En az 18 ay süreceği söylenen durgunluk dönemine kesin gözüyle bakılmakta. Amerikan ekonomisindeki yapısal sorunlar devam ettikçe, bu durumun düzelmesi daha da zaman alabilir.
Emlak ve finans piyasasında yaşananların, bozuk makroekonomik dengelerin düzeltilmediği, bütçe ve ticaret açıkları giderilmediği takdirde durumun düzelmesi zor. Geçenlerde NewYork Times’ta bir köşe yazarının dediği gibi; “Şaşırtıcı olan ekonominin kriz geçirmesi değil, krizin bu kadar geç ortaya çıkması.”
Amerika, son on senedir yoğun olarak, devam ettirilmesi son derece zor bir finansal denge üzerinde yürüyordu. Düşük faiz, yüksek borçlanma Amerika ve Amerikalılar için bir hayat biçimi olmuştu. Amerika‘da son on yıldır faizlerin düşmesinin nedeninin Çin olduğu vurgulanmakta. Bu vurgulamanın nedeni, Amerikan halkının düşük kredilerle sağladığı rantın alışverişe dönüşmesi. Bu alışverişten en karlı çıkan ise, ithalatın önemli bir kısmının yapıldığı Çin. Yani Amerika harcadıkça, Çin sürekli olarak mali rezervlerini artırıyor, bu rezervlerin önemli bir kısmını, tekrar Amerikan ekonomisine ve tahvillerine yönlendiriyordu. Böylece ABD ekonomisi astronomik bütçe ve ticaret açıkları vermeye devam ederken, çok büyük ticaret fazlasına sahip olan Çin sürekli olarak Amerika'nın rahatça borçlanmasını sağlamaktaydı. Yaklaşık 20 yıldır büyük ortalamayla büyüyen Çin, rekor oranda dış yatırım ve sermayeyi kendine çekerken kazancının büyük kısmını Amerikan tahvillerine yatırdı.
Son yıllardaki Amerika-Çin ikilemi ile tetiklenen Amerika bütçe açığı, 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak savaş harcamaları girince rekor kırmaya başladı. Ancak bütün bunlara rağmen Çin ve Doğu Asya'nın Amerikan tahvilleri satın alması sayesinde faizler düşük kaldı ve Amerikan ekonomisi, borçlanma hızını korudu. Bütçe açığının giderek artmasına rağmen alışagelmiş faiz oranlarının düşmeye başlaması, kredi kartı harcamalarının ve tüketim alışverişin artması başka hangi ülkede sorusunun yanıtı, bizlerce malum.
Yaşanan gelişmelerle Amerika’da faizler son derece düşmesine rağmen, anlaşılmaz şekilde emlak fiyatları sürekli arttı. Özellikle 2000’den sonra yılda ortalama yüzde 10 emlak fiyatlarının artması piyasada ciddi bir doygunluk yarattı. Ama düşük faiz cazibesi nedeniyle hem bankalar hem de tüketiciler gözü kara davrandı ve fazla risk aldı. 100 bin dolarlık ev kredisi alan Amerika’lı, bir süre sonra emlak değerinin spekülatif artması, değerinin 150 bin dolara çıkması ile ilave 50 bin dolar daha kredi alarak, diğer yaşamsal konforu için harcadı. Piyasayı canlandırdığı düşünülen bu gelişimlerden kimsenin şikayet yoktu. Ta ki günün birinde o evin 60-70 bin dolar ettiğini öğrenene kadar. Yüksek fiyatlı ev alarak borçlanan çoğunlukla düşük gelirli kesim, aldığı ev kredisi borcunu ödeyemez hale geldi O zaman da, ev mortgage kredisi kullandığı kuruma kaldı. Saadet zinciri bitmiş, finans kurumları ellerinde binlerce evle baş başa kalmıştı. Sonuç olarak konut kredisi sistemindeki kriz, 2008’de hem finans hem de reel sektörü etkilemeye başlayınca bugünkü panik noktasına gelindi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder